Akademik Teşvik İcat Oldu, Mertlik Bozuldu.

 

Merhaba sevgili okurlar, bu yazımda sizlere üniversitelerde akademik yıl içerisinde belirli kriterlere göre yeterli akademik faaliyet puanı toplamış öğretim elemanlarına devlet tarafından verilen akademik teşvik desteği üzerine gözlem ve tespitlerimi sunacağım. İlk defa 2016 yılının Şubat ayında öğretim elamanları ve öğretim görevlileri, 2015 yılında yürüttükleri akademik çalışmalar göz önüne alınarak devletimiz tarafından akademik teşvik ile desteklenmeye başlanmıştır. Burada bilmeyenler için bazı hususlara açıklık getirmek istiyorum. Bir öğretim elemanının (Herkesin anlaması açısından “hoca” olarak devam etmeyi düşünüyorum) akademik teşvik yani maaşına ek ücret alabilmesi için yıl içerisinde proje, akademik dergilerde makale, sergi, uluslararası kitap ya da kitap bölümü ve dönem içerisinde düzenlenen sempozyum, kongrelerde sözlü bildiri gibi akademik faaliyetlerde bulunması gerekmektedir. Buraya kadar her şey çok güzel ve yerinde gözükmektedir. Hâlihazırda bir hocanın temel görevleri; bilim yapmak, öğrenci yetiştirmek ve ders anlatmaktır. Aynı zamanda akademik teşvik, hocaların maddi açıdan desteklenmesi, ödüllendirilmesi ve yürüttükleri akademik çalışmalara destek sağlanması her zaman gereklidir. Çünkü maddi açıdan rahat olan bir hoca, çalışmalarını ekonomik kaygılardan uzak maddi açıdan daha özgür bir kafayla yürütmesi bilime ve akademiye olumlu yansıyacaktır. Bunun sonucu da bilime katkı sağlayan akademik çalışmalar, icatlar ve anlamlı sonuçlar ortaya çıkacaktır. Fakat insanoğlunun paraya, bir nevi güce karşı olan zaafı, defosu, maalesef 2-3 sene içinde kendini akademide de göstermeye başladı. Akademik teşvik almak için yıl içerisinde yürütülen çalışmalar ve uyarlamaları (üzülerek uygulamalar diyemeyeceğim) yani hesapta üretilen eserleri gördükçe insan gerçekten üzülüyor. Bilime, eğitime ve topluma yön veren hocaları, bu seviyelerde görmek camia içinde olumsuz bir durum olduğunu düşünüyorum. Peki, bu günden güne yozlaşan durumlar nelerdir? İlk olarak akademik yıl içerisinde dünya ve Türkiye’de düzenlenen kongre ve sempozyumlardan başlamak istiyorum. Akademik teşvik sisteminin yürürlüğe girmesiyle adeta mantar gibi çoğalan sempozyumlar ve kongreler düzenlenmeye başladı. (İnanın gün aşırı sempozyum davet maili geliyor). Bu sözde akademik etkinlikler bilimsel amaçtan çok uzak ve nitelikten yoksun durumdadır. Maddi çıkar sağlamak için düzenlenen bu etkinliklerin internet sayfalarında bile bu durum gün gibi ortadadır. Çünkü bu organizasyonların internet sayfalarında “Sempozyum, akademik teşvik yönetmeliğine uygundur” ifadesi bulunmaktadır. Bu ifade düzenlenen etkinliğin bilimden ve nitelikten uzak olduğunu, bu etkinliğe katılım için insanların defosuna nasıl çalışıldığı ortadır. Çalışmalar kaliteli bir hakem sürecinden geçmemektedir. Gönderilen bildirinin kabulü neredeyse bir gün içerisinde akademisyene ulaşmaktadır. Bu anlaşılır bir durum değildir. Bu durum bize şu sonucu sağlamaktadır: Kongre ve sempozyumları düzenleyenlerin maksadı daha çok katılımcı, daha çok para iken akademisyenlerin maksadı ise daha çok bildiri ve akademik teşvik için puan kotasını doldurmaktadır. Bunu yapan hoca arkadaşlarıma sorduğumda Türkiye’nin genel probleminin kanıtı olan şu cümle karşımıza çıkmaktadır: “Herkes yapıyor, sisteme uymak lazım”. Fakat bu coğrafyanın atasözlerinde “Kötü emsal olmaz” denilmiyor muydu? Gerçi bu coğrafyada “köprüyü geçerken ayıya dayı” da denmelidir. Bu kapsamda konuyu ele aldığımızda bir hocanın, akademisyenin, şeffaflık, nitelik ve etik anlamında bir duruşu olması gerekmez mi? Bence daha fazlası gerekir. Gelelim ikinci duruma. Bu durum akademik yıl içerisinde yazılan, ortaya çıkarılan kitap ve kitap bölümlerinde karşımıza çıkmaktadır. Yine söylemek istiyorum ki, neredeyse her hafta mail kutumda kitap bölümü yazmak ister misin? Uluslararası kitabevi olarak biz hazırız. Sen hazır mısın? diye mesajlar geliyor. Amin Maalouf’un ‘Çivisi Çıkmış Dünya’ kitabında “Bir gün herkes şair olduğunda şiir susacak” cümlesi çok ilgimi çekmişti. 1950 yıllarında ifade edilmiş ve bu cümleden yola çıkarak günümüzde herkes yazar oldu ve herkesin kitabı ve kitap bölümü var sonucuna varabiliriz. Aslında bu kitaplar nitelikli olsa, herkesin uzmanlaştığı bir konuyu kaleme alması ve ilimin yayılması kadar güzel bir durum olamaz. Fakat akademide basılan uluslararası yayınevlerine ait kitaplarda bulunan kitap bölümlerini incelediğimde (nedense dili İngilizce değil ama kendisi uluslararası) tam metin bildiri niteliğinde ve 6-7 sayfa yazılar görüyorum. Ne zamandan beri tam metin bildiri, kitap bölümü oldu? Diyesim var ama cevap belli akademik teşvikten sonra. Akademi bu kadar ucuzlamamalıydı. Burada işi doğru dürüst yapan, saygı duyulan ve bilime katkısı olan hocalarımı tenzih ediyorum. Ayrıca nitelikli kongrelerinin hakkını da burada teslim etmek istiyorum. Zaten nitelikli hocaların ve organizatörlerin beni anladığını düşünüyorum. Bu hocalardan birisini örnek vermem gerekirse bir arkadaşım tanınmış uluslaralar arası bir kitabevine ait bir kitapta bölüm yazıyor. 6 aydan beri kitap bölümü üzerinde eserin ortaya çıkması için kapsamlı bir çalışma sürdürüyor. Bu arada bölümünü incelemem için iki defa bana da gönderdi. Yani anlaşılacağı gibi bu iş ciddi bir iş, bu işi yerlere düşürmemek lazım. Diyelim ki düşürdün hocam. Türkiye’de belki körler sağırlar birbirini ağırlar ama akademi camiasındaki namın nasıl yayılır bilemem. Gerçi İlber Ortaylı hocanın dediği gibi “Öyle bir devirde yaşıyoruz ki sadece zekâ ve yetenek bir işe yaramıyor”. Bu açıdan düşünürsek yan yollar ve uyarlamalar için sen de haklısın hocam. Son olarak da atıf çetelerinden bahsetmek istiyorum. Bitmiyor biliyorum ama akademide bir an önce bu durumların ele alınması gerekiyor. Ahbap çavuş gibi birbirlerinin akademik çalışmalarından konu uyusun ya da uymasın devamlı atıf yapan akademisyenler türedi. Çünkü atıfta para. Fakat atıfta sizin kalitenizi belli eden akademide saygınlığınızı, bilime katkınızı, niteliğinizi gösteren nicel bir ifadedir. Ama bu atıf öyle değil. Toparlamak gerekirse Patent alabilen hoca sayısı az, SSCI indekste (nitelikli çalışmaların yer aldığı veri tabanı diye anlayabilirsiniz) yayın yapan hoca sayısı az, nitelikli kongrelere giden hoca sayısı az ama apartman aralarında sergi, niteliksiz kongrelerde bildiri, 6-7 sayfa neredeyse kitap bölümü ve uluslararası kitap maşallah full. YÖK bu konuda bir inceleme komisyonu kursa ve olan durumları tespit etse çok iyi olacak. Sonuçta boşa giden devletin parası. Artık “Batı cephesinde yeni bir şey yok“ demiyelim. Vatanını en çok sevenin işini en iyi yapan ve çok çalışanın olduğunu vurgulayan Atamızın sözüyle yazımı bitiriyorum.

Sevgi ve iyilikle,

Deniz Mertkan GEZGİN

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!