Zihinlere Cemre Ne Zaman Düşer?
“Hepimiz aynı göğün altında yaşıyoruz ama hepimiz aynı ufka sahip değiliz.” Konrad Adenauer
Kung-fu filmlerinde ustaların yeni bir öğrenciye verdikleri klişe derslerden biri, dolu bir bardağa başka bir şeyin koyulamayacağı gerçeğidir. Yani yeniliği almak, benimsemek için öncelikle kendinde eksik, yanlış bir şeyler olduğunu görmek gerekir. Psikolojik tedavilerde de benzer bir nokta vardır. Öncelikle kişinin içinde bulunduğu durumu kabullenmesi ve kurtulmak istemesi gerekir. Yoksa kendinde kusur görmeyen veya içinde bulunduğu hâli mümkün olanın en iyisi olarak kabullenen bir zihin, yeni gelen bilgi ve telkinlere karşı da bağışıklık geliştirir ve bir ölüm sarmalına girer. O zaman, zihinler yeniliklere açık hale nasıl gelir konusunu irdelememiz gerekir.
Bu konudaki tarihsel ve bilimsel bulgular göstermektedir ki, kişi vaktinin çoğunluğunu beyninin hangi bölgesinde geçiriyorsa, ona göre farklı cevaplar söz konusudur. Mesela üst beyin olarak isimlendirilen kısım, kritik düşünce, risk alma ve deneyimlere açık olma, kendini eleştirme, plan yapma, hayal kurma gibi fonksiyonlara ev sahipliği yapar. Vaktinin çoğunu burada geçiren bir insanın yeniliklere açık hale gelmesi için, kendi gerçekliğini veya hayattaki realiteleri bütüncül olarak görmesini sağlayacak bilgiler ve tecrübeler işe yarayabilir. Burada önemli olan husus, sadece belirli noktalara odaklanma değil bütünü algılama ve bütünü açıklama güdüsüyle hareket edilmesidir. Mesela, bir ovada duran bir insan, dünyanın düz olduğunu düşünebilir, çünkü önünde duran dar çerçevedeki gerçeklik onu göstermektedir. Ancak yeterince yükseğe çıkılınca, dünyanın yuvarlaklığı inkâr edilemez hale gelir.
Beynin alt kısmı ise, kişinin hayatta kalmasını garantiye alacak otopilot olarak özetlenebilir. Yani şuurlu yapılan işlerden ziyade diğer bütün hayvanlarla da ortak olan yanlarımız bu alt kattadır. Haz ve acı, diğer ifadeyle ödül ve ceza, üzerinden motive olan ve davranışlarımızı biz farkına varmadan yönlendiren merkez, işte bu alt beyindir. Dolayısıyla vaktinin çoğunu burada geçiren bir insan da, kendi ve yakın çevresinin menfaatlerine odaklanır. “Sürü psikolojisi” olarak adlandırılan olgu, işte beynin alt kısmını memleket bilen insan grupları için türetilmiştir. Böyle zihinlerin yeniliklere açık hale gelmesi için ise iki farklı mekanizma vardır.
Birincisi, doğadaki hayvan türlerinde olduğu üzere değişen koşullar karşısında ölen ölür ve kalanlar, neden hayatta kaldıklarının da farkında olmadan hayata devam ederler. Yani, sürü üyelerinin farkında olmadıkları ama doğal düzen içerisinde gerçekleşen “sürü inovasyonu” gerçekleşir. Bu aynen, salgın hastalık karşısında hiçbir önlem almayıp hayatta kalanların doğal bağışıklığa sahip olması gibidir. Kimse, neden ve nasıl sorularını sormaz da araştırmaz da. Olanlardan ders çıkartmadıkları için de benzer durumda yine aynı tepkiyi verirler. Yani çaresizce sürecin geçmesi için bekleyip biyolojik varlıklarını devam ettirmeye çalışırlar.
Beynin alt kısmına demir atmış insanların yeniliklere açık hale gelmesinin ikinci yolu ise, alt beyin ve üst beyin arasındaki bulutların dağılıp kişinin yukarıdan gelen aydınlığı görmesidir. Yani, hangi literatüre baktığınıza göre “aydınlanma, tövbe, jetonun düşmesi, paradigma değişimi” gibi farklı şekillerde ifade edilen hadisenin gerçekleşmesidir. O bulutların dağılmasını sağlayacak şey ise, alt beynin güvenli şartlarının sarsılması ve artık orada bir gelecek olmadığının farkına varılmasıdır. Zihinsel bir kavimler göçü başlaması ve dışlanmış fikirler ve insanlarla hep birlikte bir huzur arayışına çıkılmasıdır.
0 Yorum